Flört şiddeti ilişki sırasında fark edilemiyor, şiddet normalleştiriliyor. Gençler flörtlerinden psikolojik ve dijital şiddet görüyor.
6 kasım Çarşamba
“İlişki içerisindeyken şiddete maruz kaldığımı düşünmemiştim. Her ilişkide olan şeyler diye düşünmüştüm. Ama düşününce kısıtlamalar mesela pek de her ilişkide olan şeyler değil çünkü birey özgürdür ve bu tür şeylere maruz kalmamalı.”
Bu ifadeler flört esnasında yaşadığı şiddeti fark etmeyen genç bir kadına ait.
Gençler flört diye tabir edilen sevgili olma kavramının veya romantik ilişkilerin çoğu zaman yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıya kalabiliyor. Buna neden olan flört şiddeti, genel olarak erkeklerin kadınlara uyguladığı bir şiddet olarak düşünülse de her iki taraf da bu konuda mağdur olduklarını dile getiriyor. İlişki içinde bu şiddet çoğu zaman göz ardı edilirken yıpratıcı sonuçlar doğurabiliyor. En yaygın görülen şiddet türlerinden biri de çoğu zaman fark edilmesi zor olan psikolojik şiddet. Ergenler sıkça psikolojik flört şiddetini tanımlamalarına rağmen psikolojik flört şiddetiyle karşılaştıklarında fark edemiyor.
Önemli bir toplumsal sorun ve hak ihlali olan şiddet, maruz kalan bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve birçok yönden zarar görmesine neden oluyor.
Üstelik flört şiddeti yaş, cinsiyet, etnik köken, sosyal ve ekonomik düzey fark etmeksizin karşımıza çıkabiliyor.
Kocaeli Üniversitesi’nden Yüksek Lisans öğrencisi Gülşin Ay ve Prof. Dr. Esin Karacan tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre ergenler ilişki içerisinde şiddeti çoğunlukla fark edemiyor, edenler ise sevgi, emek, kıskançlığa hak verme, şiddeti normalleştirme gibi nedenlerle ilişkilerini sonlandıramıyor.
Kaynak: Freepik
“Toplumsal cinsiyet perspektifinden ergenlerin flört şiddetine yönelik görüş ve deneyimleri: Nitel Bir Araştırma” adlı çalışmada toplum tarafından belirlenen cinsiyet rollerini benimseyen bireylerin flört şiddetini de kabullendikleri aktarılıyor. Ayrıca bu bireylerin şiddet gösterme eğilimde oldukları belirtiliyor. Üstelik romantik ilişki içerisinde yaşanan şiddet, iki yönlü olup şiddet faili aynı zamanda şiddet mağduru da olabiliyor.
Yaşları 15-18 arasında değişen 12 şiddet mağduruyla yaklaşık 40 dakika süren görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan çalışmaya göre kadın katılımcılar erkek katılımcılara kıyasla toplumsal cinsiyet rollerine yönelik daha eşitlikçi bir bakış açısına sahip.
Kadınların tamamı ev işlerinin kadının sorumluluğu olarak görüldüğüne dair bir algının olduğunu ifade ediyor. Kadın katılımcılar ev içi görev ve sorumlulukların dönüşümlü ve dengeleyerek ya da yetenek ve beceriye göre planlanması gerektiğini belirtiyor. Ev İçinde Yükü Azalmayan Kadın haberimize konu olan araştırmada belirtildiği üzere bu durumu kadının çalışma hayatına girmesi de değiştirmiyor.
Çalışmaya göre kadının davranışlarını korku uyandırarak kontrol altında tutmanın amaçlandığı erkek egemen toplum yapısında toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ortaya çıkıyor. Bu durum erkeklerin özellikle romantik ilişkilerde partneri üzerinde baskı kurmasına, otoritesini kabul ettirmesine ve bunları hak olarak görmesine yol açıyor.
Katılımcılardan biri kadın ve erkeğin ilişki içerisindeki rollerini: “Kadının erkeği psikolojik olarak rahatlatması, mutlu etmesi gerekiyor. Kadının sorunlara karşı sürekli kendini siper etmesi gerekiyor. Erkeğin evin gelirine yardımcı olması gerekiyor. Bu kesinlikle erkeğin sorumluluğu. Çünkü bir ailenin temel taşını oluşturan erkektir. Kadının evde bir düzen kurması gerekiyor, yani gelecek planını hazırlayabilir” olarak ifade ediyor.
Yarı yapılandırılmış görüşme ve içerik analizi yöntemleriyle gerçekleştirilen çalışmada katılımcılar, her iki taraf dışarıda çalışıyor olsa da erkeğin daha çok çalıştığına dair görüş bildiriyor. Yüksek Lisans öğrencisi Ay ve Prof. Dr. Karacan’a göre bu durum kadının çalışma hayatına katılımının önünde engel oluşturabiliyor.
Katılımcılardan biri kadının “narin ve kibar” olması, erkeğin ise kadına “sahip çıkması, koruması” gerektiğine dair düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor: “Erkek güçlü olmak zorunda, kadın ise narin ve kibar olmak zorunda. Güçten kastım geçindirme ve aileyi koruma. Kimse ‘Ne yapıyorsun lan koç’ diyen bir kadınla sevgili olmak istemez. Kadınlar biraz daha rahatına düşkün. Kadının karnını doyuramıyorsan hiç evlenme. Erkek kadına bakmak zorunda”. Bir diğer katılımcı ise erkeğin güç bakımından kadından daha üstün olduğunu söyleyerek kadını koruyacağına dair güven vermesi gerektiğini, çünkü dışarıda sapık insanlar olduğunu belirtiyor.
Kaynak: Freepik
Kadını birçok alanda sınırlandıran toplumsal cinsiyet rolleri erkeklere ise “güçlü, lider, mantıklı, duygusal olmayan” gibi sıfatlar yüklenmesi nedeniyle şiddete maruz kalan bir erkeğin bunu kendine ve topluma itiraf etmesine engel oluyor. Bununla beraber erkekler yaşadıkları mağduriyete yönelik herhangi bir bildirimde bulunmayı ya da destek almayı “zayıflık” olarak algılayabiliyor. Erkek katılımcılar toplumun ağlayan erkeği güçsüz saydığını, ancak bu düşüncenin kırılması gerektiğini belirtiyorlar. Bu durum erkeklerin duygularını ifade etmelerini ve destek almalarını zorlaştırıyor. Kadın katılımcılar ise “kızsın adın çıkar, bu yaşta ne sevgilisi” tepkileriyle karşılaşmaktan korktukları için ilişkilerini paylaşamıyor. Yani ataerkil toplum ve toplumsal cinsiyet rolleri, iki yönlü olarak kadının da erkeğin de dezavantajlı konuma düşmesine neden oluyor.
Yapılan görüşmelerde erkek katılımcılar ilişkilerinde kendilerinden cinsel anlamda bir beklenti olduğunu, beklentinin karşılanmaması halinde erkeklerin cinsel baskıya ve şiddete maruz kaldıklarını, kadınlar ise cinsel birliktelik, temas, cinsel içerikli konuşma ve uygunsuz fotoğraflar atmaya zorlandıklarını belirtiyor.
Kaynak: İdeogram
Katılımcılar en çok “ilişki sürecinde şiddete maruz kaldıklarını fark etmedikleri” için ilişkiyi devam ettirdiklerini, denetleyici ve kontrol edici davranışlara maruz kaldıklarını ve ilişkilerini bitirdikten sonra yaşadıklarının şiddet olduğunu fark ettiklerini belirtiyor. Ayrıca sevgi, kaybetme korkusu, emek, kıskançlığa hak verme, şiddeti normalleştirme, düzelir düşüncesi, tehdit ile şiddeti tolere ederek veya görmezden gelerek ilişkiyi devam ettirdikleri görülüyor.
Sosyal Politika ve Sosyal Hizmet Çalışmaları Dergisi’nde yayınlanan çalışmada bir erkek katılımcının partnerinin “kıskançlık” gerekçesiyle kendisine yönelttiği fiziksel şiddeti (tokat atmak, çimdiklemek), haklı bulduğu, normalleştirdiği görülüyor.
Erkek katılımcılardan biri yaşadığı şiddeti kıskançlık ile
ilişkilendirerek; “Hoşlanmadığı bir kız arkadaşım vardı, bana mesaj atmıştı. Sevgilim de telefonumu karıştırırken bunu gördü, bana tokat attı. Haklı ama ben olsam benim de hoşuma gitmezdi. Ben alttan almaya çalıştım. Öfkelendiği zamanlarda çimdiklerdi beni, uyarma gibi, küfrederdi. Kısıtlama, hesap sorma sürekli oluyordu zaten. ‘Arkadaşlarınla birlikteyken bana fotoğraf atacaksın, aradığımda açacaksın, kimler olacak yanınızda, ya yanınıza bir kız gelirse ne yapacaksın?’ gibi şeyler söylüyordu sürekli. Kıskançlığındandır diye düşünüyorum” diyor.
Kaynak:Freepik
Çalışmada yaşanan şiddeti aileyle paylaşabilmenin ve aileden destek almanın, bunun sonucunda aile tarafından uygun yönlendirmelerde bulunulmasının ergenlerin şiddetin etkileriyle baş edebilmesi açısından önemli olduğu vurgulanıyor. Ayrıca okul ders müfredatı içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik içeriklerin yer alması ve eğitmenler ile ebeveynlerin de bu konu ve flört şiddeti hakkında bilinçlendirilmesi gerektiği öneriliyor.
#flört #ilişki #şiddet #psikoloji #ergen