Bundan on yıl önce bir gün bu ülkede günlerce sokak köpekleri gündem olacak denilse muhtemelen kimse inanmazdı. Bu durum insanların hayvanları umursamıyor oluşundan değil elbette. Yalnızca sokak köpeklerinin sosyal bir soruna sebep olabilme ihtimali çok az kişi için ciddiye alınması gereken bir durumdu. Son yıllarda gözle görülür şekilde artan köpek sayısının hem hayvanlar hem de insanlar için birçok olumsuzluğu beraberinde getirdiği ve bu duruma bir çözüm bulmak gerektiği ifade ediliyor. Kriz boyutunda tartışılan sorunun çözümü için her kafadan bir ses çıkıyor ancak ortada gerçekçi tek bir uygulamanın olmayışı, akıllara acaba çok mu geç kalındı sorusunu getiriyor.
Nazlı Sal, 17.06.2024
Sokak köpeği, başıboş köpek, sokak hayvanı; hayvanseverler ve diğerleri… Eskiden böyle değildi sanki. Sokak köpeği deniliyordu ama sokakta gezen köpeğin bir kapıya ait olduğu da biliniyordu. Köpek sayısı bugünkü kadar fazla olmadığı için insanlarla aynı sosyal ortamı paylaşmaları da sorun olmazdı. Hatta birçoğu muhakkak bir evin bahçesinde kendilerine yer bulduklarından, sokakta yaşayan köpek olmaları sahipsiz oldukları anlamına gelmezdi. Bugün bu krizin başrolünde köpeklerin olması, geçmiş yıllarda bu hayvanların nüfusunu kontrol altında tutacak uygulamalara yer verilmediği gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Son yıllarda ülkemizdeki hızlı nüfusu artışı, bahçeli müstakil evlerden, apartman dairelerine geçişi hızlandırdı. Bu süreçte sayıları artan yalnızca insanlar olmadı. Kontrolsüz üreyen sokak hayvanlarıyla ilgili gerekli önlemlerin alınmaması bugün toplum sağlığı açısından tehdit oluşturuyor.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi A. Alp Aker, gelişmiş ülkelerin bu sorunu hallettiğini, böyle bir tecrübenin gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerinde ya da Doğu ülkelerinde olduğunu belirtiyor. Dr. Öğr. Üyesi Aker, hayvanlarla bir arada yaşamanın tamamen kötü olmadığını, hayvanların serbestçe insanlara karışarak günlük hayatın bir parçası olması, hayvan-insan etkileşiminin artması, sokaklarımıza bir neşe, yaşama dair bir sevginin gelmesi, canlılara karşı şefkatin artması gibi iyi yönlerinin de bulunduğunu, fakat ne yazık ki kötü yönünün daha fazla ön plana çıkmaya başladığının altını çiziyor.
Sahipsiz köpeklerin insanlara zarar vermesiyle ilgili haberler sık sık gündeme geliyor. Sokak hayvanları sorunu konusunda köpeklerin bu kadar görünür olmasının, insanlara psikolojik ya da fiziksel olarak zarar vermesi ve bu konudaki olayların gitgide artması olasılığından kaynaklanıyor. Bazen ufak ısırıklarla atlatılan köpek saldırıları ölümcül de olabiliyor. Psikolojik boyutta baskı haline gelen köpek korkusu ise bazı insanları açık havada bulunmaktan alıkoyuyor. Öte yandan, sürekli söylenenin aksine, köpeklerin insanlara zarar vermesi için dışarıdan bir kışkırtma olması gerekmiyor. Bu durumun daha çok köpeklerin yaşayış tarzlarıyla alakalı olduğunu söyleyen Aker, köpeklerin insanlara çok yakın sosyal canlılar olduğu için grup içinde yaşamak eğiliminde olduklarını, bu açıdan gençlerin çeteleşmelerine benzetilebileceğini belirtiyor. Sayıları arttığında çeteler arası kavgalar, yaralanmalar, köpekler açısından da zorlayıcı oluyor. Saldırgan türler haricinde tek başına yaşayan köpekler genellikle insanlar için çok büyük bir tehlike oluşturmazken, toplu halde yaşayan köpekler, elebaşlarına kendilerini kanıtlamak için daha saldırgan davranabiliyorlar diye söylüyor.
Başıboş dediğimiz tıbbi kontrol altında olmayan hayvanlar, çocuklardan başlayarak ergenler, erişkinler, yaşlılar, hastalar, özellikle kronik hastalığı olanlarda önemli bir problem olarak kendisini gösteriyor. Saldırı tehlikesinin yanında çok dikkat çekmese de bu hastalıkların en başında kuduz geliyor. Beyinde hasara sebep olan kuduz virüsü, beyin ve omuriliğin iltihaplanmasına sebep olarak geç müdahale edildiğinde, çoğu zaman aşıya rağmen ölümcül olabiliyor.
Dr. Öğr. Üyesi Aker, Türkiye’de bulunan köpek sayısının kuduz tehlikesi için çok ciddi bir boyuta ulaştığına şu sözleriyle dikkat çekiyor:
“Türkiye'de daha önce yapılmış çalışmalara göre 8-10 milyon civarında başıboş köpek olduğu tahmini olarak belirtiliyor. Çok büyük bir sayı. Bunun dışında Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl 250 bin kadar kuduz şüpheli ısırık bildiriliyor. Yani aşı olmayan insanlar tabii ısırıldıktan sonra başvuruyorlar. 250 bin korkunç bir rakam. Yani hiç ortada bir neden yokken bu insanlar hayvan tarafından ısırıldığında sağlık kuruluşuna başvurup aşı olmak durumunda kalıyor ve yılda ortalama bir iki kişi hayatını kaybediyor kuduz yüzünden. Kuduz Türkiye'de endemiktir. Yani Türkiye toprakları içinde kendi vakalarımız var ve bu vakalar sürekli olarak ortaya çıkıyor.”
Dr. Öğr. Üyesi Aker e göre ev ortamında yaşamayan, kuru mamalar ya da pişmiş gıdalarla beslenme şansı olmayan, düzenli veteriner kontrolünden geçmeyen köpekler,mantarlara, çeşitli parazitler ve bakterilerin neden olduğu bulaşıcı hastalıklara da sebep olabiliyor. Örneğin köpeğin dışkısıyla dışarı atılan Echinococ isminde bir parazit, hidatik kist hastalığına sebep oluyor. Kistlerin karaciğer ve akciğerlerde tutulumuyla ilerleyen hastalığın tedavisi oldukça zahmetli. Özellikle parklarda zaman geçiren çocukların çok büyük risk altında olduğunu söyleyen Aker, bu hastalıklara neden olan parazitlerin, doğrudan bulaşabildiğini ya da dışkıları ve idrarları yoluyla toprağının kirlenmesi ve ondan sonra topraktan giysilerimize, eşyalarımıza, gıdalarımıza rahatlıkla ulaşabileceğini, suyumuza karışabileceğini ve bunun da hastalıklara yol açabileceğini vurguluyor:
Düne kadar yaygın bir sorun olmayan sokak köpeklerinin bugün bu kadar konuşulmasında insanların tutumları da etkili oluyor. Bazı insanların hayvanlardan geçen hastalıkları yok sayması sosyal sağlık açısından endişe verici. Sorunun çözümüne dair net bir uzlaşı görünmese de en azından hayvanlarla temas konusunda bilinçli olunması gerektiğini vurgulayan Aker şunları söylüyor:
“Bize bu kadar yakın olmalarını, binalarımızın içine girmelerini, yabancı hayvan olmalarına rağmen ayağımıza sürünmelerini, sokakta onları gördüğümüz zaman elimizde bir şey varsa vermeyi çok normalleştirdik.
Nüfus artışını yavaşlatmak için bu hayvanların önce üremesini durdurmak gerekiyor. Köpekler bir batında 10 tane doğurabiliyorlar ve her sene bunu tekrarlayabiliyorlar. Bunları öldürmek gibi bir eylem, ahlaki olarak bizim açımızdan da kabul edilemez olduğundan ya da bu zor olduğundan... Ancak kimi durumlarda hani ötenazi gibi hayvanın yaşamını çok zorsa, çok hastaysa efendim, çok büyük bir sıkıntı varsa belki o durumlarda bu tercih edilebilir. O zaman öncelikle bunların üremelerinin önlenmesi gerekiyor.
Bu arada da bizim yaşadığımız alanlarda sayılarının bir an önce azaltılması gerekiyor. Yani hayvanseverler biliyorum bu konuda biraz fazla duyarlılar. Onlarla işte biz birlikte yaşıyoruz, bunlara dokunmayalım diyorlar. Ama dokunmadan da kısa vadede bir çözüm üretmek mümkün değil. Hepimize iş düşüyor bence. Sadece başkaları yapsın, ben seyredeyim, olmaz. Bizim de sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket edip, belediyelere destek vererek hem hayvanların tespiti hem hayvanların taşınması, daha sonra tedavileri, bakımları, insani bir şekilde bu sorunun çözülmesi açısından hepimize görev düşüyor.”