Çevre ve iklim krizi dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’nin de önemli gündem maddelerinden biri. Uluslararası sözleşmeler, ülke politikaları, bireysel farkındalık yaratma etkinlikleri krizi gündemde tutmayı başarsa da ısınmayı normal seviyelerde tutacak önlemlere gerektiği kadar önemin verilmediği görülüyor. Nazlı Sal,5 Ağustos 2024
Yıllarca gazete sayfalarında yer alan, televizyonlarda tartışılan kriz kapıya dayandı. Son yıllarda artan çevre felaketleri, bazı bitki ve hayvan türlerinin tükenmesi, özellikle kanser gibi hastalıkların yaygınlaşması gibi pek çok sorunun doğaya verilen zararlardan kaynaklandığı biliniyor. Diğer taraftan sağlıklı ve yaşanabilir bir çevreye sahip olmanın iyice zorlaştığı kentlere milyonlarca insan göçü halen devam ediyor. İnsanların doğal yaşamından koparak kentlere göç etmesi, üreticiyken tüketici haline gelmesi felaketin boyutunu arttırıyor. Kentlerde oluşan yoğunluğun kontrol altına alınması, iklim değişikliğine uyum sürecinde ortaya konulan planlamaların uygulanması, sürdürülebilir kalkınma hedefleri hakkında toplumun kesimlerinin bilinçlendirilmesi gibi konularda en önemli görev ise yerel yönetimlere düşüyor.
Bilim insanları üretimde fosil yakıtların kullanımına devam edilmesinin, atmosferdeki karbon salınımını artırdığını ve bu durumun dünyanın ortak sorunu olduğunu savunuyor. Dünya kaynaklarına dünya üzerinde yaşayan ve yaşayacak olan tüm insanların ortak olduğu belirtilerek devletlerden bu yönde sorumluluk almaları isteniyor. ABD başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkenin, konuyla ilgili uluslararası anlaşmalarda adı olsa da anlaşma maddelerine sadık kalınmadığı görülüyor. Türkiye’de konuyla ilgili politikalara Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı ile Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında yer veriliyor. Kocaeli Üniversitesi’nden Arş. Gör. Dr. Günay Gönüllü’nün araştırması çevrenin korunması, kentsel altyapının geliştirilmesi, yaşanabilir mekânlar ve sürdürülebilir çevre politikalarının uygulanmasında aksaklıklar olduğunu gösteriyor. “ IX. ve X. Yıllık Kalkınma Planları Çerçevesinde Yerel Yönetimlerde Çevre Koruma Harcamaları ” adlı çalışmada, kalkınma planlarında sera gazı artışının azaltılmasına, kaynakların korunması ve sürdürülebilir olmasına yönelik hedefler ele alınıyor. Çalışmaya göre Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında altyapının geliştirilmesine yönelik harcamalarda artış beklenirken, TÜİK’ten alınan harcama verilerine göre “Atıksu ve Atık Yönetimi” konusuna gerekli önemin verilmediği görülüyor.
Tablo 2: (Belediyelerin Çevresel Harcamaları, 2006-2018)Verilere göre harcamadaki en büyük payın “Su Hizmetleri Yönetimi” için ayrılması, Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer alan “Toprak ve Su Kaynakları Yönetimi” için başarı gibi görülse de kentlerde nüfus artışının doğal sonucu olarak su hizmetleri için yapılan harcamanın artması beklenen bir durum. Çalışmaya göre kalkınma planlarında yer alan çevreyi korumaya yönelik hedefler tam anlamıyla gerçekleştirilemiyor.
Araştırmaya göre kalkınma planları aracılığıyla önemli çalışmalar yapılsa da iklim ve çevre krizinde etkili sonuç alınması zor görünüyor. Dr. Gönüllü, yapılan harcamaların yoğunlaştığı kalemlerin, geleneksel denilebilecek yerel hizmetlerden (su temini, atık uzaklaştırma vs.) öteye geçemediğini kaydediyor. Yalnızca kirliliğin azaltılmaya çalışılması krizi önleyemediğinden, kentlerin de iklim değişikliğine uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.
Uluslararası organizasyonlar, karbon ayak izini azaltmak için yaptıkları çalışmalarda bireylerden günlük alışkanlıklarını değiştirmelerini istiyor. Bireylere verilen sorumlulukların yanında krizle mücadelede ulusal ve uluslararası düzeyde kararlara ihtiyaç duyuluyor. Merkezi hükümetler konuyla ilgili politikalar geliştirirken, uygulama ve önlemlerin halkla doğrudan temasın olduğu yerel yönetimlerce yürütülmesi gerekiyor. Büyük coğrafyalarda yeni iklim ve çevre şartları oluşacağından farklı uygulamalara ihtiyaç duyulacak olması sorunun çözümünü güçleştiriyor. Çevre sorunlarının yaşam kalitesini düşürdüğü, gelecek kuşaklar için tehlike oluşturduğu 21’inci yüzyılda, kalkınmanın ve sürdürülebilirliğinin sağlıklı bir çevreyle mümkün olduğu ifade ediliyor. Bu sebeplerle, sorunun kaynağına en yakın konumda olan yerel yönetimlere büyük görev düşüyor.
XI. Beş Yıllık Kalkınma Planında önceki kalkınma planlarının kapsamının genişletildiği görülüyor. Devletler arası rekabet ortamının sertleşmesi, uluslararası ticarette yeni standartlara uyum sağlama zorunluluğu getiriliyor. Bu sebeple çevre ve iklim krizi ile mücadelede yerel yönetimlerin daha etkin ve belirleyici olmaları gerektiği vurgulanıyor. Çevre koruma harcamalarına ilişkin TÜİK verilerine göre On Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan hedeflerin diğer dönemlere kıyasla daha başarılı olduğu görülüyor.
Tablo 3 : Çevre Koruma Harcama İstatistikleri