Kadın öğretmenler toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyor ancak içselleştirdikleri erkek egemenliği kullandıkları dile yansıyor.
7 Mart 2025
Kadınların da erkeklerin de doğdukları andan itibaren belirli cinsiyet kalıplarına göre davranmalarının beklenmesi iş hayatındaki eşitsizliklere zemin hazırlıyor. Kocaeli Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre kariyer meslek mensuplarında dahi toplumsal cinsiyet eşitliğini içselleştirebilenler sanıldığı kadar yüksek oranda değil.
Kocaeli Üniversitesi’nden Yüksek Lisans öğrencisi Nihal Koş ve Prof. Dr. Esin Karacan tarafından kadın öğretmenlerle gerçekleştirilen araştırmada bu konuda dikkat çekici bulgulara ulaşıldı. Araştırmaya göre kadın öğretmenlerin çoğu, toplumsal cinsiyet eşitliğine inandıklarını söyleseler de gelenek, din, kültür, ataerkil toplum yapısı gibi unsurların etkisinde kalıyor. Bu da onların toplumsal cinsiyet eşitliği düşüncesini içselleştirilmesini engelleyerek cinsiyetçi kalıp yargıları yansıtmalarına yol açıyor.
Kadın öğretmenlerin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik görüş ve algılarını değerlendirmek için yapılan “Kadın Öğretmenlerin Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğine İlişkin Düşünceleri” adlı araştırmanın bulguları oldukça dikkat çekici. Örneğin bazı katılımcılar kadınları tanımlarken annelik vasfına da vurgu yapıyor, anneliğin ve eş olmanın kadının yaşamında başat rolü olduğu düşüncesini savunuyor. Ayrıca öğretmenler toplumda söz sahibi olmalarının ise ancak çalışma hayatına dahil olmalarıyla mümkün olduğunu ifade ediyor.
Kaynak: Freepik
Araştırmada öğretmenler için toplumsal cinsiyet eşitliğinin/eşitsizliğinin anlamı, öğretmenlerin kadın yöneticilere yönelik bakış açısı, öğretmenlerin eğitim kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili deneyimleri ve öğretmenlerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla ilgili çözüm önerileri olmak üzere dört tema tespit ediliyor.
Araştırma Kocaeli’de devlet okullarında görev yapan 8 kadın öğretmen ile gerçekleştiriliyor. Yaşları 26-34 arasında değişen öğretmenlerin 5’i evli, 1’i yüksek lisans, diğer katılımcılar ise lisans mezunu. Katılımcıların toplumsal cinsiyet eşitliği/eşitsizliği ile ilgili fiziksel farklılıklar, hukuksal eşitlik ve kadınlar ile erkeklerin eşit fırsatlara sahip olması konularına yoğunlaştığı gözlemleniyor. Katılımcılardan birinin bu konuda söyledikleri oldukça dikkat çekiyor:
“Batıya kıyasla Doğu bölgelerinde keskin ayrımlarını hissettiğimiz bir konu bence. Ben de Doğu bölgesinde büyümüş yetişmiş biri olarak sıkça duydum işte ‘sen kadınsın yapamazsın’ gibi sözlerle büyüdüm ama bunu hiçbir zaman kanıksamadım. Kadın olmak nasıl bir pranga olabilir ki fiziki ve cinsiyet farkı dışında kadın ve erkeğin birbirinden farkı yok. Toplumsal cinsiyet eşitliği de her iki cins için haklardan ve fırsatlardan eşit derecede yararlanmak demek bana göre…”
Kaynak: Freepik
Katılımcılar toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında erkeklik ve kadınlık kalıp yargıları ile sosyal, kültürel, ekonomik katılım-engelleri olduğunu ifade ediyor. Katılımcılardan biri toplum tarafından kadının annelik ile ilişkilendirildiğini belirterek şunları söylüyor:
“Toplumumuzda kadın denildiğinde hangi konumda olursa olsun önce akla annelik gelir. Çalışıyor olsa bile kadın, çocuklara bakan, yemek yapan, sofrayı kaldıran, temizlikten sorumlu, ev işlerinden sorumlu kişidir. Erkek ise özgür olan, işten gelince elini bir şeye pek sürmeden yemek yiyen, televizyonun başına geçen, dinlenen kişi, benim evliliğimde de böyleydi yirmibir yıldır evliyiz bu düzeni yeni yeni değiştirebildim. Çok zorlandım çünkü öyle yetişmiş. Annelere burada çok fazla iş düşüyor bence erkek çocuklarına da kız çocuklarına verdikleri sorumlulukları vermeleri gerekiyor. Evde ve dışarıda tüm görevlerin yerine getirilmesinde ortak olduğunun öğretilmesi gerekiyor…”
Kaynak: Freepik
Fenomenolojik yaklaşım ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılan araştırmada katılımcılar ayrıca kadının anlayışlı, merhametli, sabırlı, boyun eğen olarak tanımlandığını; erkeğin ise güç ve otoriteyi temsil ettiğini, daha rasyonel olduğu yönünde kalıp yargılar olduğunu belirtiyor.
Ancak kadın öğretmenlerin bir kısmı toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına engel olan düşünce ve tutumlar için kadının annelik rolüne hapsedildiğini düşünürken bir kısmı anneliği kadına ait bir rol olarak kabul ettiğini belirtiyor. Bir katılımcı “Kadın deyince ilk aklıma annelik geliyor bir çocuğun doğmasında, büyümesinde ve gelişmesindeki başat faktör annedir. Annelik kadına ait ondan ayrılmaz bir rol. Bu toplumsal bir kabuldür” diyor.
Kaynak: Canva
Araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamı “kadının çalıştığı sürece söz hakkına sahip olduğunu” düşündüğünü vurguluyor. Bir katılımcı konuyla ilgili şunları söylüyor; “Çalışmaya başlayınca söz hakkım oldu diyebilirim para kazanmadan önce çok fazla söz sahibi değildim, eşitlik ekonomik olarak güçlenince sağlandı”. Buna karşın iki katılımcı kadın ve erkeğin fıtratı gereği farklı olduğunu ve eşit olamayacaklarını şu sözlerle ifade ediyor:
“Eşitlik diye bir şey yok yani kadın ve erkek fıtrat gereği farklı olduğu için eşitliğin olması da mümkün değil. Bu farklılık duygusal olabilir, zihinsel olabilir, fiziksel olabilir sadece biraz daha dengede tutmak mümkün ama eşitlik olamaz. Şu an bu durum hukuksal açıdan toplumda biraz daha dengede diyebiliriz sadece”.
Kaynak: Freepik
Sosyal Politika ve Sosyal Hizmet Çalışmaları Dergisi’nde yayınlanan çalışmada öğretmenlerin kadın yöneticilere karşı bakış açıları genellikle kadınlar için avantaj, kadınların daha adil, titiz ve detaycı olduğu yönünde olsa da bazı katılımcılar kadınların duygusal ve kıskanç olduğunu, yöneticiliğin kadınlık rollerini aksattığını; erkeklerin ise yöneticilik becerilerinin daha gelişmiş olduğunu ifade ediyor.
Katılımcılardan biri kadınların daha duygusal olduğu ile ilgili “Ben şöyle düşünüyorum kadınlar daha duygusal, bu duygusallığın da dezavantajları var maalesef yani bir erkek kadar profesyonel düşünemeyebiliriz ve onlar gibi yöneticilik becerilerimiz gelişmemiş olabilir bu da vermiş olduğumuz kararlarda sorun çıkarabilir. Yani bu yüzden çok da kadınların yönetici olması konusunda olumlu düşünmüyorum bu kadınların hassas duygusal olmalarıyla ilgili ve yani bu onları yıpratır da ayrıca” diyor.
Kaynak: Canva
Katılımcılar kamuya nazaran özel sektörde çalışan öğretmenlerin daha fazla iş yüküne ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtiyor. Katılımcılardan biri bu durumu şöyle açıklıyor:
“Kamuda çalışıyorsanız çok bir fark olmuyor ama özel sektörde kesinlikle cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor kadınlar daha çok eziliyor, özelde çalıştığım zamanlarda müdür beyin çok sık kadın öğretmenlerle kaba konuştuğuna hatta bağırdığına şahitlik ettim, bana da bağırmıştı fakat aynı ses tonuyla hiçbir zaman bir erkek öğretmenle konuştuğuna şahit olmadım.”
Öğretmenlerin dördü çalıştıkları kurumda cinsiyet eşitliği olduğunu söylerken bazı katılımcılar ise kurumda çalışan erkek öğretmenler tarafından da ayrımcılığa uğradıklarını; “kadınların ev işi, çocuk bakımı gibi başka işleri olduğundan dolayı işlerini ciddiyetle yapmadıkları”, “erkeklerin daha aktif ve mesleki açıdan bilgili olduklarını düşündüklerini” ve “sürekli denetime maruz kaldıklarını” kaydediyor.
Kaynak: Freepik
Öğretmenler öğrencilerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik bir bakış açısı geliştirmeleri konusunda derslerinin bir fırsat olduğunu ve derslerde eşitlikçi ifadelere yer verilmesi gerektiğini vurguluyor. Konuyla ilgili bir katılımcı “Bu konuları konuşmak için derslerimiz bizim için bir fırsat açıkçası ben sık sık konuşurum öğrencilerle özellikle kız öğrencilerime rehberlik yapıyorum açıkçası onlara ‘kimsenin kanatlarıyla uçmaya çalışmayın’ derim, ‘kendi gücünüz olsun kendi kanatlarınıza güvenin’ derim. Çalışmanın, okumanın, ekonomik özgürlük kazanmanın öneminden bahsederim maalesef bu bir güç savaşına dönmüş durumda kadınlar ne kadar gelişmiş, ekonomik açıdan güçlü olursa o kadar bu terazi dengelenebilir” diyor. Bir diğer öğretmen ise medyada gördükleri olayları derslerde dile getirdiğini ve öğrencilerin görüşlerini isteyerek eşitsizliği destekleyen ifadeleri değiştirmeye çalıştığını belirtiyor. Ayrıca öğretmenler devlet tarafından halk eğitimlerinin yürütülmesi/yaygınlaştırılması gerektiğini vurguluyor.
Araştırmada öğretmenler toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla ilgili çözüm önerilerine yönelik “öğrencilerle, öğretmenlerle ve ailelerle yapılacak çalışmalar” ve “toplumla yapılacak çalışmalar” gerektiğini vurguluyor. Buna göre en çok “sorunun aile temelli olduğunun düşünülmesinden dolayı ailelere seminerler verilmesi” gerektiği ifade ediliyor.
Ayrıca okul öncesi dönemde de verilen eğitimlerin toplumsal cinsiyet algısının oluşmasında son derece önemli olduğu belirtiliyor. Okul öncesi dönemde bu eğitimlerin sıklıkla hem velilere hem de öğrencilere verilmesi gerektiği bu konuda da okul öncesi öğretmenlerine çok iş düştüğü ifade ediliyor.
#eğitim #öğretmen #toplum #anne #eş #çalışma