Diyabet hastaları şifayı bitkilerde arıyor
İnsanlar, pek çok hastalığın tedavisini tıbbi yöntemlerde bulurken bazı kronik hastalıkların tedavisinde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını da kullanıyor. Bu hastalıklardan biri de diyabet. Ancak bu yöntemlerin kullanım biçimlerindeki uyuşmazlıklar, tıbbi ilaçlarla aynı anda kullanıldığında oluşacak yan etkilerin bilinmemesi ve hasta hikayelerinde yer verilmemesi sorunlara yol açabiliyor.
Neziha Kartal,24.06.2024
Dünyada yaygın bir hastalık olan diyabet tedavisinde çeşitli uygulamalar mevcut. Tıbbi yöntemleri yetersiz bulan ya da bu yöntemleri geleneksel ya da tamamlayıcı tıp gibi yöntemlerle desteklemek isteyen kişiler, hastalığın tedavisinde telafi edilemeyecek sonuçlarla karşılaşabiliyor.
Diyabetli bireyler, yaşam değişikliklerinin yanı sıra çeşitli geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını da yaygın biçimde kullanıyor. Akupunktur, hacamat, hayvansal ve bitkisel yöntemler bu uygulamaların başında yer alıyor. Kocaeli Üniversitesi’nden Gülten Çevik Nasırlıer, Yeliz Demirhan, Prof. Dr. Nermin Ersoy ve Samsun Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Koçer Tulgar’un araştırması bu konuyu ele alıyor. Araştırma 10 Mayıs- 31 Aralık 2018 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi Hastanesi, Erişkin Diyabet Polikliniğine başvuran gönüllü hastalarla yüz yüze görüşülerek gerçekleştiriliyor. Yaklaşık sekiz ayda, 124 kişiyle görüşülerek yapılan çalışmaya göre diyabet hastaları geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarında en çok bitkileri kullanıyor. En yaygın olarak kullanılanlar tarçın, limon, çörek otu, zencefil, zeytin yaprağı ve zerdeçal gibi bitkiler. Yoğurt, kefir, bal ve propolis gibi hayvansal ürünleri tüketmek veya hacamat, sülük ve şifalı sular gibi uygulamalar, hastaların tercih ettiği alternatif tedavi yöntemleri arasında yer alıyor.
Araştırmada, kesitsel ve tanımlayıcı bir yöntemle kuşaktan kuşağa aktarılarak diyabet hastalığını tedavi etmek ya da yan etkilerini azaltmak amacıyla kullanılan çeşitli geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını belirlemek amaçlanıyor. Elde edilen bulgulara göre çoğu insan bu tedaviler hakkında bilgiyi televizyon programları, internet arama motorları ve sosyal medya aracılığıyla ediniyor. Bilgi kaynağı olarak ikinci sırada komşu, akraba ve arkadaşlar gibi yakın çevredeki insanlar yer alıyor. Diyabetle ilgili kullanılan geleneksel yöntemlere dair bilgi kaynakları arasında üçüncü sırada ise yöre halkı bulunuyor.
Araştırmaya göre katılımcılar geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri medyadan öğreniyorlar.
Katılımcıların neredeyse tamamı (yüzde 95.2) diyabetle mücadele yöntemleri hakkında bilgi sahibi ve katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 66.9) bu yöntemleri kullanıyor. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını kullanan hastaların yüzde 76’sı ise kullandıkları geleneksel yöntemleri doktor ve hemşirelerden saklıyor.
Doktorlara bilgi vermeden, hastaların kendi edindikleri ve güvenilirliği tartışmalı geleneksel yöntemleri kullanması tedavide pek çok olumsuz sonuca yol açabiliyor. Yapılan çalışmaya göre insanlar tercih ettikleri alternatif yöntemlerde, aynı ürünü kullansalar bile farklı tarifler uyguluyorlar. Ayrıca ürünlerin hazırlanış, doz ve kullanım sıklığı açısından kontrolsüz ve bilinçsiz kullanıldığı görülüyor. Araştırmacılar uygulamaların olumlu ve olumsuz etkilerinin tam olarak bilinmemesi, ilaç-bitki etkileşimlerinden ve doz aşımından kaynaklanabilecek alerjik reaksiyonların ve toksinlerin gelişmesi gibi tehlikelere dikkat çekiyor. Bu durum doktorlarla paylaşılmadığından, ilaçla birlikte oluşabilecek yan etkiler belirsiz hale geliyor. Çalışmada hastanın bu bilgileri saklamasının tedaviye yarardan çok zarar verebileceği belirtiliyor.
Araştırmacılar, doktor ve hemşirelerin hastaların kullandığı diğer yöntemlerle ilgili bilgi almaları gerektiğini söylüyor. Doktor ve hemşirelerin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin eğitim alması ve özellikle bitkiler üzerinde daha fazla bilimsel çalışma yapması araştırmacıların önerileri arasında yer alıyor.