Tüm mahkumların sürekli izlenebildiği bir hapishane düşünün. Mahkûmların odalarında kuleye bakan pencereler var. Hapishanenin ortasındatüm mahkumların görülebildiği fakat hiçbir mahkûm tarafından görülemeyen bir gözetleme kulesi bulunuyor. Mahkumların her biri sadece ortak alanlarda değil odalarında da her an takip edildiklerinin farkında. Bu hapishane 18. yüzyılda Jeremy Bentham tarafından tasarlanan Panoptikon hapishanesi.

Panoptikonun ana fikri "ne kadar yakından izlenirsen o kadar iyi davranırsın" ilkesine dayanıyor. Bentham'a göre mahkumlar gözlendiklerini bilirlerse istenilen davranışları bilinçli olarak sergiliyor. Kulenin içini göremedikleri için gardiyanların orada olup olmadıklarını bilmemeleri de kurallara uygun davranmak zorunda hissetmelerine neden oluyor. Panoptikon tasarımı Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ilgi görüyor hatta 1826 yılında ABD'nin iki eyaletinde Bentham'ın tasarımıyla hapishaneler inşa ediliyor. Ancak uygulamada sistem istenildiği sonuçları vermediği için vazgeçiliyor.



Modern dönemde görünmez gözetleme kuleleriyle sarılıyız

Hapishanede mahkumların davranışlarını düzenlemekten yola çıkarak ortaya atılan panoptikon bugün devletlerin halkı gözetim altında tutması için önemli bir çıkış noktası. Üstelik bu kez kule tamamen görünmez şekilde işliyor. 18. yüzyıl panoptikon modelinden farklı olarak modern panoptikon merkezi bir gözetleme kulesine dayanmıyor. Modern panoptikonun gizlilik içermesi gerekiyor. Bunun için insanların sürekli gözetim altında oldukları vurgulanmıyor. Bunun aksine gözetleniyor oldukları unutturulmaya çalışılıyor. Böylece bireylerin kendilerini güvende hissetmeleri sağlanıyor. Gündelik hayatta okul, yol, hastane, banka gibi yerlerde kayıt altına alınanlar çoğunlukla bunu fark etmiyor ya da umursamıyor. Çoğu zaman devletler gözetimin kamu yararı için yapıldığını belirterek korkmaya gerek olmadığını ifade ediyor.


Merkezi bir gözetleme kulesinin etrafındaki hücrelerden oluşan bir halkanın içinde, gözlemlenip izlenmediğinizden asla emin olamayacağınızı hayal edin. Panoptik bu gerçeküstü düzen bir zamanlar Küba'nın Juventud Adası'nda diktatör Gerardo Machado döneminde uç bir gerçekliğe dönüşmüştü.(Görsel:Web Urbanist )

Teknolojik gelişmeler ise gözetimi biraz daha kolay hale getiriyor. Ses, yüz ve parmak izi tanıma teknolojileri, kameraların yaygınlaşması ve en önemlisi her verinin depolandığı veri sistemleriyle dijital ortamdaki kayıtlar oluşturuluyor. Bu bilgiler ticari amaçlı reklam vb. alanlarda kullanıldığı gibi devlet tarafından güvenlik gerekçesiyle de kullanılıyor. Bu veri tabanları sadece kamu yararına hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda olası suçluların yakalanması, terörle bağlantılı kişilerin, kayıp kişilerin veya mültecilerin bulunması için de bir araç haline geliyor.

Kocaeli Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mehlika Özlem ULTAN, günümüzdeki gözetim kavramını Avrupa Birliği (AB) üzerinden ele alıyor. AB'nin sınır rejimi, "doğru türden göçmenleri" çekmeyi ve "yanlış olanları" ayıklamayı hedefliyor. Avrupa sınır rejimi, sınırlarındaki insanların ve malların kontrol altında tutulmasını amaçlıyor ve bu da düzenli bir gözetimi gerektiriyor. Çalışmada, gözetim ve kontrol teknolojileri inceleniyor ve AB'nin bilgi teknolojisi sistemleri olan Schengen Bilgi Sistemi, Vize Bilgi Sistemi ve Eurodac ele alınıyor.



Panoptikon modelinin günümüzde daha yaygın biçimde davranışların kontrolü amacıyla işletildiğini belirten Fransız düşünür Michel Foucault’a göre modern toplum, gözetim toplumuna dönüşmüştür. Michel Foucault (Fotoğraf: Pinterest)

Avrupa Birliğinin En Büyük Veri Tabanı

Schengen Bilgi Sistemi (SIS), AB'ye üye ülkeleri içine alan Schengen Bölgesi'nde sınır kontrollerinin kaldırılmasını sağlayan bir bilgi sistemidir. 1995 yılında uygulamaya konulmuş olan bu sistemde, birliğe üye olan ülkelerin verileri toplanıyor. Her ülke kendi ulusal verilerini paylaşarak Strazburg'da bulunan merkezi bir veri tabanı oluşturuyor. Aranan kişiler, kayıp kişiler, çalıntı veya kayıp eşyalar gibi bilgilere erişim sağlanıyor. Genellikle sınır güvenliği, polis ve diğer yetkililer tarafından kullanılıyor. 2006 yılında SIS'in geliştirilmiş versiyonu olan SIS II devreye giriyor. Birlikte üye sayısının artmasıyla teknoloji de geliştirilen bu sistem, AB içindeki en büyük veri tabanı olarak ifade ediliyor. Sistemde çoğunlukla Schengen Bölgesi'ne girişi reddedilen üçüncü ülke vatandaşlarına ait bilgiler depolanıyor. Bu sisteme yardımcı sistem olarak SIRENE bulunuyor. Ulusal bürolar, ülkeler arasında bilgi alışverişi için kullanıyor.



George Orwell’in 1984 adlı romanında herkesi gözetleyen panoptik Büyük Ağabey (Big Btother) gecikmeli de olsa günümüz toplumlarında yerleşmeye başlamış durumda.

AB’ye Vize Alanların Parmak İzleri Kaydediliyor

Vize Bilgi Sistemi (VIS), Schengen Bölgesi'ne vize ile giriş yapan kişileri kayıt altına alan bir sistemdir. AB üyesi olmayan ülkelerdeki konsoloslukları ve Schengen ülkelerinin tüm dış sınır geçiş noktalarını birbirine bağlıyor. Kısa süreli vize başvurularına ilişkin veri ve kararları kaydediliyor. Bu sistemle, Schengen Bölgesi'ne giriş ve çıkışların kontrol edilmesi, vize sahteciliğinin önlenmesi ve düzensiz göçle mücadelede önemli katkılar sunarak Avrupa Birliği'nin sınır güvenliğini artırılması hedefleniyor.



Telefon bilgilerinden koltuk numaralarına kadar kayıtlı

EURODAC, Avrupa Birliği'nin sığınmacı parmak izi veri tabanıdır. 2003 yılında kurulan bu sistem, sığınma başvurusunda bulunan kişilerin parmak izlerini kayıt altına alıyor. Birden fazla üye ülkede eş zamanlı sığınma başvurularına engel olmak için başvuru sahiplerinin parmak izleri toplanıyor. 2013 yılından itibaren terörizm ve suçla mücadelede de kullanılıyor. AB ülkelerine giriş yapan kişilerin yolcu isim kayıtları (PNR) gibi bilgilerini toplayan bir sistem. 2004 yılında uygulamaya konulan bu sistem ile herhangi bir AB ülkesine seyahat eden kişilerin iletişim bilgileri, seyahat tarihleri, ödeme bilgileri ve koltuk numaraları gibi bilgiler kaydediliyor.


Kara ve deniz sınırları gözetim altında

Europol, 1994 yılında uyuşturucu kaçakçılığı, terörizm, siber suçlar ve organize suçlar gibi alanlarda mücadele etmek amacıyla kuruluyor. Kolluk kuvvetleri bilgi alışverişi, istihbarat toplama ve analiz etme, soruşturmaları destekleme gibi görevleri var. Günümüzde Europol'ün yetki alanı ve faaliyetleri uyuşturucu kaçakçılığının ötesine geçerek düzensiz göç ve insan kaçakçılığı, siber suçlar, dolandırıcılık, kara para aklama, mali suçlar, terörizm ve organize suçlar gibi alanları da kapsayacak şekilde genişletildi. 2013 yılında kurulan EUROSUR ise Avrupa Birliği'nin kara ve deniz sınırlarını gözetim altında tutuyor. Yasadışı göç ve sınır ötesi suçlarla mücadele ediyor. Ayrıca bu sistemler göçmenlerin hayatlarının korunmasına da katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Avrupa Birliği, Covid-19 salgını sırasında gözetim sistemlerini aşı pasaportu gibi uygulamalarla daha aktif hale getirdi. 2022 itibariyle tüm kısıtlamalar kaldırılmış olsa da salgın durumlarında gözetimin daha katılaşmasının önünü açılmış oldu. Çalışmada, tüm yabancı uyrukluların bilgilerine tek tip bir şekilde erişildiği ve saklandığı ortaya konuluyor. Terörizm ve düzensiz göçle mücadele meşru sebep olarak ifade edilirken, kişisel verilerin depolanması noktasında eleştirilere sebep oluyor. AB'nin yasal uygulamalarına bakıldığında, yasa dışı göçmen, kaçak işçi, terörist, izinli çalışan veya turist olmanızın sisteme girişinize engel değil. Üstelik hangi Avrupa ülkesine girerseniz girin bilgileriniz diğer bütün ülkelerle paylaşılıyor. Amaç güvenlik olsa da bu gözetimin boyutlarını ortaya çıkarıyor.

18'inci yüzyılda bir hapishane gözetleme sistemi olarak başlayan gözetim çalışmaları, günümüze kadar günlük hayatın birçok alanında uygulanıyor. Bu durum devletler tarafından suçluların takibi üzerine kurgulanmış olsa da günümüzde herkes teknoloji aracılığıyla izlendiğinin farkında ancak bunu kanıksayarak yaşamaya devam ediyor. Kimi zaman güvenlik gerekçesiyle kimi zaman da daha fazla ürün satılmak için bilgilerimiz depolanıyor. Çoğu zaman bunların izinlerini tek bir parmak hareketiyle onaylıyoruz.



#AvrupaBirliği #Covid19 #Takip
#Gözetim #Panoptikon