Doç. Dr. Esma Torun Çelik, 19.05.2024
Millî mücadele yıllarından itibaren Mustafa Kemal’in tek amacı çağdaş, laik, demokratik
ulusal bir Türk devleti kurmaktı. Bu amacına ulaşmak için bilimin öneminin farkındaydı.
Daha 1920 yılında yaptığı bir konuşmada dünyada her türlü başarı için bilimi takip etmek
gerektiğini, bilim dışında başka bir rehber aramanın cahillik ve bilgisizlik olduğunu
vurgulamıştı.
Millî mücadelenin kazanılmasındaki sırrın bilim ve fen olduğunu vurgulayan Ulu Önder
Atatürk, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde bilimin egemen olması için öncelikle eğitimin çağcıl
ve ulusun ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi gerektiğinin bilincindeydi. Bu nedenle 1921
Temmuz ayında öğretmenlerin katılımıyla bir eğitim kongresi toplamıştı. Savaşın en karanlık
günleri olmasına rağmen büyük zafere inandığından, savaştan sonra asıl savaşın cehalete ve
geriliğe açılması gerektiği düşüncesine sahipti. Öncelikle yapılması gereken çocukların
kafalarının bilimsel düşünceye açık hale getirilmesi bunun için de eğitim programlarının
çağcıl hale getirilmesiydi. Bu amaçla İlmi Heyet toplantılarını yaptırmış ve yeni eğitim
programları hazırlanmasını sağlamıştı.
Atatürk, Yeni Türk Devleti kurulduğu andan itibaren çağdaş bir devlet ve toplum oluşturma
yolunda yapılan bütün devrimlerde ve yeniliklerde bilimsel düşünceyi esas alarak yeniliklerini
gerçekleştirdi. O Türk ulusunun yürümekte olduğu uygarlık yolunda elinde ve kafasında
tuttuğu meşalenin “müsbet ilim” olduğunu söyledi; bilim ve fen ile yeni devletin yolunu çizdi.
Atatürk için bilimsel düşünce çağdaş devletlerin gelişmesi için tek yoldu. Bilimsel düşüncede
özgürce görüşlerin tartışılması, eleştirel aklın geliştirilmesi, olayların bilim ekseninde
değerlendirilmesi gerekiyordu. Bu ortamın yerleştirilmesi için de demokratik yapının devlet
ve toplum yapısına yerleştirilmesi çok önemliydi. Bilim ancak özgür olan, özgür olduğunu
hisseden insanlarla ve tam olarak özgürlüğü sağlanmış ortamlarda yapılabilirdi. Bu da ancak
Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş bir devlet olmasıyla sağlanabilirdi. Başka bir söyleyişle
belirtmek gerekirse bilimsel niteliğe sahip özgür insanlarla çağdaş devletler kurulup
yaşatılabilir; çağdaş devlet ve toplumlar da bilimsel düşüncenin her alanda egemen olmasını
sağlayabilirdi. Sadece özgürlük bilimi geliştirir, bilim de özgür insanları yetişmesini
sağlayabilirdi. Bu noktada bilim ve çağdaşlaşma arasında iç içe geçmiş hayati bir ilişki
mevcuttu. Bunun için Atatürk çağdaşlaşma amacı için bilimi rehber edinmiş ve hayatın her
alanında egemen kılmaya çalışmıştı. Bu nedenledir ki hurafelerin yerini bilimsel doğrular,
tutuculuğun yerini akılcılık, dogmatizmin yerini eleştirel akıl aldı.
Atatürk bilimi ve bilimsel düşünceyi etkin kılmak için öncelikle eğitim alanıyla başladı.
Eğitim programları akılcı, bilimsel ve ulusal değerlere uygun hale getirildi, kadın ve erkek
için eşit ve birlikte eğitim verilmesi sağlandı, eğitim kademeleri yeniden düzenlendi. Eğitimde
bilimsel düşünceyi engelleyebilecek her türlü engeli ortadan kaldırdı. Bilimsel düşüncenin
önündeki engelleri yine bilim yoluyla ortadan kaldırmayı amaçladı. Gençlerin ilk orta
eğitimde aldıkları bilimsel düşünceyi araştırma, geliştirme ve teknoloji üretme boyutuna
taşımak için Üniversite Reformunu yaptı. İstanbul Üniversitesi’nin yeni Türk devletinin ışığı
olmasını sağlamak için ders müfredatından eğitim kadrosuna kadar yenilenmesini sağladı.
Ayrıca Ankara’da yeni Türk devletinin sembol üniversitesi olacak olan Ankara
Üniversitesi’nin temellerini attı. Başta dil ve tarih alanında olmak üzere bilimsel nitelikli
kongreler, çalıştaylar, sempozyumlar düzenlenmesini sağladı. Araştırma enstitüleri kuruldu,
yurt dışına öğrenci yollanarak bilimsel çalışmaların Türkiye’de yapılması sağlandı. Araştırma
ve geliştirmeye büyük önem verilerek, bilim ve teknoloji çalışmaları desteklendi. Atatürk’ün
dil devriminin temel amacı da Türkçeyi öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmekti.
Milli mücadele yıllarından beri gençlere ve gençliğe her zaman güvenen Atatürk, Türk
gençliğinin bilimsel düşünceyi benimsemesini sağlamak için okullardaki eğitimin yanı sıra
yetenekli ve zeki olan gençlerin devlet tarafından desteklenerek yurt dışında eğitim almalarını
ve ülkeye hizmet etmek için vatanlarına geri dönmelerini sağladı. Bu gençlerin Türkiye’nin
geliştirilmesi kalkındırılmalarındaki öneminin farkındaydı. Böyle bir cumhuriyet nesli
bugünkü Türkiye’nin gelişiminde öncü oldu. Onun için genç araştıran, sorgulayan, eleştiren,
geliştiren, özgürlüğü arayan ve devrimlere dinamizm kazandırandı. Bu nedenle gençliğin
yetiştirilmesini her zaman bilim ve fen çerçevesinde görmüştü.
Atatürk, gençleri eğiten bilim insanlarını desteklemekle birlikte önemli sorumluluk
yüklemişti. Millî mücadelenin kazanılmasından sonra Darülfünun hocalarına yolladığı
telgrafta bilimi ulusal bağımsızlık kadar önemli gördüğünü belirtmiş ve cephedeki
kahramanlar gibi onları da bilimin kahramanları olarak gördüğünü belirtmişti. Üniversitelerde
gençlere bilim öğretmenin cephede savaşmak kadar kutsal ve kahramanca olduğunun altını
çizmişti
Atatürk’ün çağdaşlaşma hedefinde sadece bilimi ve bilimsel düşünceyi esas aldığını, onun
ilkelerinde ve yaptığı devrimlerde görmek mümkündür. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik,
Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ilkelerine en son eklenen devrimcilik ilkesiyle ilkelerini
dogmatiklikten, durağanlığından kurtararak, sürekli akıl ve bilim ekseninde yeniliğe açık
kıldı. Bununla birlikte daha 1919’dan başlayarak ortaya koyduğu düşünceleri ve yaptığı
uygulamaları akla, mantığa, bilime ve çağa uygundu. Monarşiden halk egemenliğine,
kulluktan vatandaşlığa, kural tanımazlıktan kanun devletine, itaat kültüründen özgür
düşünceye, hurafeden bilimselliğe, bağnazlıktan açık görüşlülüğe, geri kalmışlıktan
ilerlemeciliğe Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerle geçildi. Kadını kafes arkasında yok
sayan ve erkekle eşit olmadığını savunanlara bilim ve fen eşit eğitim alırlarsa kadınların ne
kadar başarılı olacaklarını gösterdi. Türk kadını hak ettiği bilimsel eğitimi ve desteği alarak
toplumsal yaşamın her alanında özellikle bilim alanında öncü rolünü üstlendi. Bunun en
büyük göstergesi başta üniversitelerde bilimsel eğitim veren, araştırmalarda yer alan, teknoloji
geliştiren kurumlarda hem nitelik hem de nicelik olarak erkeklerle aynı oranlarda yer
almalarıdır. Bunu da en başından beri Türk kadınına duyduğu güvenden bir dakika bile
vazgeçmeyen ulu öndere borçluyuz.
Atatürk bilime verdiği değer konuşmalarında da açıkça vurguluyordu. 1924’te yaptığı
konuşmada maddi veya manevi olsun dünyadaki her şey için, hayat ve başarı için en gerçek
yol göstericinin bilim ve fen olduğunu, onların dışında rehber aranmasını aymazlık, bilgisizlik
ve sapkınlık olduğunu söylemişti. Bu sözler esasında onun bilime verdiği değerin en açık
kanıtıydı.
Türk gençliğine cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatma görevini başarmaları için bilimsel
düşünceyi ilke edinmeleri gerektiğini de vurgulayan Ulu önder, yaşadığı süre boyunca bilimin
gelişmesi için her türlü ortamı yeni Türkiye’de kurmayı başardı. Bilim ve teknolojide gelişmiş
toplumlar, sadece insanlarına hak ettiği refahı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda dünyanın
hakimiyetini de ellerinde tuttuklarını ve buna kayıtsız kalan toplumların yok olmaya mahkûm
olduklarını gençlere hep hatırlattı.
Atatürk manevi miras olarak kendi döneminde uyguladığı akıl ve bilimi bıraktı. Onu takip
etmek isteyenlerin akıl ve bilimi rehber edinmelerini istedi. Zamanın sürekli değiştiği bir
ortamda değişmeyen kurallar getirdiğini iddia etmenin akıl ve bilimin gelişimini inkâr
anlamına geleceği uyarısında bulundu.
Gençlerin bilim yolunda Atatürk’ün mirasına her zaman sahip çıktıkları sürece Türkiye
Cumhuriyeti çağdaş uygarlık hedefine ulaşmış bir ülke olarak sonsuza kadar yaşayacaktır.